- 12 Mayıs 2021
Antepçe Sözlük Tam 350 Kelime

Yakın tarihin içinden bize bakan bu insanlar bu kelimelerin hepsini yerli yerinde kullanıyorlardı. Biz bu kelimeleri dağarcığımızdan çıkardık ve dil fukarası olduk ! Belki de bu kelimelerden bazılarını siz bile duymadınız. Hadi şimdi çocuklarımıza ,torunlarımıza söyleyelim bu hanekleri de unutulmaya yüz tutmuş bu hanekleri gelecek nesillerimize aktaralım .
1. ABA : Abla demek ama genellikle ustanın hanımına söylenir.
2. ABA veya ABE Kaba kumaştan yapılan üstlük, palto
3. ABBAA: Azap, işçi, yanaşma
4. ABBİSİ: Darısı
5. AMADAN veya HAMADAN: Tepsi
6. AMBEL BETER: Bundan daha kötü, daha da kötü
6.a) ALLEFLEMEK: Kepeği alınmış buğdayın taşının ayıklanması.
7. AMEL: İshal
8. ANGESLEK: Kasten, İnadına
9. ANGESLEK: Bilerek, mahsustan. Aslı ambel kast. Kasti olarak
10. ARİŞ: Asma (Üzüm asması)
10.a) ARLIK Uzun boylu, iri yapılı
11. ARSATAN: Vurdumduymaz
12. ARTAĞAN: Çok artan. Bu pirinç çok artağan
13. ASBAP: Günlük hayatta kişinin üzerine giydiği elbise
14. AVCARLAMA: karma karıştırma
15. AYNAT: İnatçı kişi
16. AYRETİ: İğreti
17. BAAŞİRE ETMEK: Pazarlık etmek. Alışveriş etmek.
18. BAHANGİR OLMA: Zengin olma, çok para kazanma
19. BAHDENİZ: Maydanoz
20. BALHIMA: Sancılanma, ağrıma
21. BARDAK: Kiremit
22. BARTIL: Rüşvet
23. BARTIŞ: Eşik
24. BASIRMAK: Sağlama almak.(Kapıyı ardından basırdım)
25. BAYAKLEYN veya BIYAKLEYN: Biraz önce, demin
25.a) BAYAK: Demin
26. BELİ BERK: Kendinden emin, sırtı sağlamda
27. BELLUR: Cam
28. BES: Sadece, yalnız
29. BEZERMEK: Ağarıp bez haline gelmek
30. BILDIR: Geçen sene
31. Bİ ÇİMDİK: Bir tutam
32. Bİ SOOLUK: Azıcık, bi soluk, biraz
33. Bİ’NANN: Bir sefer, bir kere Bİ NAAL
34. BİR TEKER SAHİBİ: Dörtte bir ortak. Kamyon, otobüs ortağında dörtte bir ortak olma
35. BİŞGEL: Piş-gel, çabuk pişen anlamında nohut, fasulye, mercimek gibi bakliyat için kullanılan bir deyim.
35.a) BULOOT. Bu sefer
36. BÜNGÜLDEME: Kaynamak. Suyun ısınarak kaynaması. Pınarın kaynaması.
37. CAKCAHI: Su değirmenlerinde, buğdayın üğünüp bittiğini haber veren, hususi tertibat ile değirmen taşına çarparak <cak cak >sesi çıkaran alet.
38. CARIS OLMAK: Rezil olmak,
39. CAŞMA: Taşma
40. CENGERLENMEK: Özellikle bakır kapların veya yemeklerin, Oksitlenerek yeşil renk alması
41. CINCIK: Cam kırığı, cam parçası
42. CİP: Çok. Çip yen kul akasma o adama.
42.a) CİBELMEK: Şımarmak
42. b) CİBELİK: Şımarık (Örnek: Bee anam senin oğlan da yeğn cibelik)
43. CÖDAR: Sakat
44. CULLUMA: vazgeçme, mızıkçılık etme
45. CULLUP: Çukur, küçük delik
46. Curan: Hamam kurnası
47. ÇAĞŞIMA: esneyerek bozulma (Sandalye kürsü çok esnerse, kullanılırsa bağlantıları gevşer, gıcırdamaya esnemeye başlar. Çaaşır.
48. ÇARPANA 1: Ayakkabının topuk tarafındaki arka kısmının topuğun altına yatırılmış şekli
49. ÇARPANA 2: Domatesin kışın yenilmek üzere yazdan bol tuzlu bir şekilde kurutulması
50. ÇATAL PENÇE: İki avuç dolusu, ölçü
51. ÇEMKİRME: Azarlamak
52. ÇEMLEMEK: Ceket, gömlek kolu veya pantolon paçasını katlayarak yukarı doğru çekmek. Katlamak
52. a) ÇEMLEK: Şalvarın paçalarının yukarı çekilmesi. Bostancılar bostanı sularken öyle gezerdi.
Baş dolak, bacak çelmek bir anlamda yoksulluğu da anlatır.
53. ÇEN, ÇEN ÇENİLEMEK: Gereksiz sözü sürekli tekrar etmek. İt gibi çenilemek. Çadır böcüsü gibi çenlemek
54. ÇİBELEK: Alkış çalma
55. ÇİBİK ÇALMA: El çırpmak
56. ÇİGRİŞME: uyuyup aniden uyanıp uykunun kaçması gibi
57. ÇİMDİK 1: Bir tutam
58. ÇİMDİK 2: Cimciklemek
59. ÇİNTİYAN: Amele şalvarı. Kadın şalvarı (Çintiyan sadece kadınların giysisi için kullanılır).
60. ÇİR: Kayısı, zerdali, erik kurusu.
61. ÇİRGİME: Pişerken çiğnemesi,(yemek). (Çergime ısıyı ayarlayamadığı için aşın, cıvığın çiğ kalmasıdır)
62. ÇİRTİK: Oynarken parmak şaklatma, az miktarda, nakışlı
63. ÇİRTİKLEME 1: Oynarken parmak şaklatma
64. ÇİRTİKLEME 2: Çok kızıp sinirinden öfkesinden çalgısız oynama
65. ÇULLAMA: Lahmacun, börek gibi içli yemeklerin içinin normalden fazla olması durumu.
66. DAFAR: Tesir
67. DAFAR ETME: Tesir, etki etmek
68. DAMAH: Bencil/cimri, Temah
69. DARABA: Kepenk
70. DARAKLIK: Taraklık. Pirzola.
71. DARAKMAK: Daralma, sıkışma, zorlanma.(Paraya taraktım.)
72. DAYRAMA: Kumaş. Eskiyerek tel tel olmak. Vücut kaslarında da olur. Ters bir hareketle kas fazla süner, lifler açılır. Dayrar.
73. DEERME : Oyuncak topaç
74. DEĞİRMİ : Yuvarlak şekilli
75. DEHLİZ: Sokak, çıkmaz
76. DEPİK: Tekme
77. DEVLİP: Buğdayı kabuğundan ayırmak için kullanılan gereç. Susam ve zeytin ezmek için de (mahsere) kullanılır.
78. DIBIK: Yapış yapış
79. DIĞILDAMAK: Uğraşmak, didinmek
79. a) DIĞIL DIĞIL DÖNMEK. Özellikle uyurken sağa sola dönenler için kullanılır.
80. DIHIZ: İstenilenden fazla / çok.
81. DIMIŞKI: Bir üzüm çeşidi (Dımeşk Şam’dan gelen manasında, Şam Üzümü)
82. DİL: Anahtar
83. DİLME: Üzüm suyu, nişastadan yapılmış tatlı
84. DİYA: Orada
85. DOLAK: Kadınların namaz kılarken başlarını örttükleri beyaz renkli eşarp.
86. DOLBAK: Başı açık
87. DOMBALAK: Takla (Takla atmak)
88. DÖKÜLGEN: Bir çeşit beyaz üzüm
89. DULDA: Gölge, rüzgârsız, kuytu
90. DULUK: Saç Favori
90 a). EFİN TEFİN OLMAK: Darmadağın olmak.
91. EHVEN: Kalitesiz.
92. EL ÖPEN: Kertenkele
93. ENİKONU: Tam tamına
94. EŞGİLİ: Turşu
95. EŞMARLAŞMAK: İşaretleşmek
96. ET ERİMESİ: Mahcup olup ezilme
97. ET VURMA: Pişmeye koymak. Eti vurdum. Kelleyi vurdum. Mercimeği, nohudu …(zor ve geç pişenler için kullanılır)
98. EVSEMEK: Tahılın içindeki yabancı cisimleri evsecek denilen kap içinde savurarak temizlemek
99. FAAL : Tarla işçisi, köylerde yevmiyeci AMELE
100. FEKKE: Şire, tatlı ve meyva sofrası.
101. FELHAN: İnce kırmızı toprak Sadece kırmızı toprak.
102. FENİKME: Başı dönmek, bunalmak, yarı baygınlık geçirmek, sıkıntı basmak, solumak, tıknefes olmak.
103. FETİR OLMA: Saçta pişirilen mayasız yufka ekmeği. ( Derleme Sözlüğü c: 5 ) 3. İyi pişmemiş, hamur kalmış ekmek. [ Derleme Sözlüğü c: 5 ] bayatlamış ve kırılgan olmuş yufka.(bu ekmek fetir olmuş, bununla dürüm olmaz)
104. FIRFIRI: : Fırıldak
105. FİRENGİ: kilit
106. FİRİK: Tam olgunlaşmadan, henüz yeşil haldeyken kabukları çıkarılmadan tarlada ateşte tütsülenen buğday. Aynı işlemden geçen nohut veya mısıra da bu ad verilir.
107a) GAB: Sokak veya çıkmazı örtecek şekilde inşa edilmiş eve ait bölme. Kemerli veya direkli olabilir.
107b) GABALTI: Evin üzerini örttüğü sokağın bölümü.
107. GADDİM Ölçü, kıyas
108. GALLE: Para kasası, çekmecesi GÜNLÜK HASILAT
109. GALLEDAR: Kasiyer
110. GANCULUZ OLMAK: Uykusunu tam alamadan uyanıp rahatsız olmak
111. GANE: Bahçede bulunan küçük havuz. Süs havuzu. Eski sistemde su musluğu.
112. GANNE: Şişe
113. GAP GACAK: Mutfak eşyası
114. GARALTI: Eşya, ev eşyası
115. GASEFET: sıkıcı, basık, dar
116. GATREMBİZ: Kavanoz
117. GERCİK: Gıcık.
118. GIYGIDICI: Kemancı
119. GIYYIK: Çuvaldız/büyük iğne
120. GIZDIRMA DUDMAK: yüksek ateşli olmak, ateşlenmek.
121. GİDİŞMEK: Kaşınmak
122. GOĞURTMAK: Bırakmak, salmak.
123. GÖTÜMLENMEK: Gereksiz yere kapris yapmak…
124. GÖVÜNME: Hafif yanma, kumaş için yanarak renginin koyulaşması.(Sobanın yanına çok yanaşmışım pantolonum göğündü.)
125. GURU YER: Üzerinde örtü, açkı kilim halı olmayan yer.
126. GÜLLE: Misket
127. HAARA? : Nereye
128. HAARADAN: Nereden
129. HAARALIKTA? : Nerede
130. HABBAB: Takunya
131. HAKEKE: Bir çocuk oyunu
131. a) HAKLEKÜM Kesinlikle, ille olması gereken.
132. HALFE: Hademe/hizmetli/usta yardımcısı, ustalıktan önceki seviye.Kalfa.
133. HALLİK: Yöreye has bir koyun cinsi
134. HAMPARA: Büyük ve beyaz sert taşlar
135. HANEEN ULUĞU: Gereksiz konuşma
136. HANEK 1. Söz, lakırdı: Sana bir haneğim var. 2. Konuşma: Ne hanek ediyorsun? 3. Şaka, alay.
137. HANEK ÇALMA: sohbet etmek
138. HANEK VERME: Haber, dedikodu anlatma
139. HANEKLEŞME: Konuşma, muhabbet
140. HANİFİ: Musluk
141. HANİFİ: Musluk /çeşme
142. HARAF: Yüzme havuzu, tarımda sulama, için su biriktirilen depo.
143. HARAL: Kıldan yapılmış büyük çuval
144. HARTİK HURTİK: Eğri büğrü, biçimsiz
145. HASITLAMAK: Kıskanmak
146. HAŞLAMAK: Para harcamak
147. HAVARA: Eski Antep evlerinin yapımında kullanılan bir tür kireç taşı. Kolay dağılan taş cinsi.
148. HAYAD: Avlu, İÇ AVLU
149. HAYİR: İncir
150. HAYLAN KABAĞI: Cucurbite spp. Asma kabağı.
151. HAYLE: Nasıl
152. HAZNA: Kiler
153. HAZVEL: Odun kömürü tozu, ise yaramaz, eskimiş
154. HIMSIMA: Bayatlamak, ekşimek, kokmak (yemek için).
155. HIS HIS GELMEK: Gizli, gizli, sessizce gelmek. La ne hıs hıs geliyn beni korhuttun.
156a) HIŞINI ÇIKARMAK: Ezmek, üzmek, eli kolu kıpırdamaz hale getirmek. (İnsanlar için kullanılan şekli).
156. HIŞNAMA: Ezme, örseleme
156 b) HIRA: Zayıf
157. HITA, HITA ACİR: Yerel bir acur türü. Çiğ yenebilir, yeşil renklidir. Turşusu yapılır, salatalarda kullanılır.
158. HİM: Temel, Bina temeli
159. HORAF: Kıyafeti perişan. Pejmürde, perişan. Aynı zamanda zayıf insanlar için kullanılır.
160. HORANTA: Ev ahalisi, aile fertlerinin tümü
161. HÖNGÜLÜKAHVE: Tahterevalli
162. HÖNÜSÜ: Bir üzüm çeşidi
163. HÖSGÜT: Sakin, suskun, sessiz sakin insan
164. HÖSMEK: Sesini kesip susmak
165. IHMAK: Üzüntü ve şaşkınlıktan oturup kalmak. [ Derleme Sözlüğü c 7 ] ( Ben bu yükün altında deve gibi ıhtım kaldım)
166. IHMAK 2: Çökme, oturma. Devenin yere çökmesi. Oturuşu
167. ISTIFIL OL: Bildiğin gibi yap (Allah seni nasıl biliyosa öyle yapsın)
168. İĞNİK: ishal, dizanteri. Ağır ishal.
169. İKİ ÇİRTİK: Birazcık, Azıcık
170. İŞKİLLENME: Şüphelenme.(Ben bu kızdan işkillendim haa) İşkilli büzük. İnanmakta zorlanan kişilere söylenir.
171. İşmar etme: İşaret etme, kaş göz ile işaretleşme
172. İTEĞİ: Ekmek yaparken üzerine un konulan meşin, deri yahut bez.
173. KAARCIMA: Pişmiş veya kavrulmuş etin bayatlaması ( Kavurma buzdolabında bekletilirse karcır )
174. KADDİMİNDE: Tam Ölçüsünde, ayarında. Bunu gaddiminde diye okumak lazım.
175. KAHGE: Kaake/ramazan bayramında yapılan yuvarlak, sert simit
176. Kahke Bezi: Ham bez
177. Kaleden kına savurma: Tertipsiz, düzensiz iş tutma.
178. KASTEL: Çeşme
179. KAYPME: kayma, düşme
180. KEF: Kaynayan et veya kemik suyunun yüzeyinde biriken tortu, köpük. Tahıl ve bakliyat kaynamasında da oluşun. Kevgirle toplanıp alınarak atılır.
181. KELE: ya gibi ünlem gereken yerlerde kullanılan bir kelime.
182. KELEBİ DOLAŞTIRMA: İşi kötüye gitme. İşin rayından çıkması
183. KEMÇİK: Konuşan kişinin ağzını eğerek konuşması
184. KEMMUN: Kimyon.
185. KEPİR HIŞ OLMAK: Çok yorulmak
186. KERCİVANİ: Alaylı, aşağılayıcı konuşma, davranma
187. KERC ETMEK: Dalga geçerek muhatabını taklit etmek, alay almak.
188. KERGAH: Gergef
189. KİNTİK: Küçük, küçücük
190. KİRTİK: Küçülmüş parça. Sabun kirtiği
191. KÖSEĞİ: Ocaktaki ateşi karıştırmak için kullanılan değnek. Kara anlamında da kullanılır. Oğlum gel güneşte köseği gibi oldun.
192. Kösesefer Kabağı: Kabak cinsi
193. KÖSNÜK: İşe yaramaz (Köylerde ibne anlamında kullanılır). Aslı ise KÖSTÜKÖSNÜK (Köstebektir)
194. KÜBBAN: kübbün ekmek Gaziantep’te fırınlarda yapılan, ikiye ayrılabilen yumuşak bir pide.
195. KÜBBİYE YERİ: Cemekan, büfe
196. KÜF: Takke/başlık/şapka/bere
197. KÜNCÜ: Susam
198. Küşneme: Hayvanın omurga tarafından çıkarılan ince uzun bonfile et parçası. Yumuşak olduğu için bütün ızgara veya kuşbaşı kebaplık olarak kullanılır. Doğrusu KÜŞLEME. İsimden sıfat üretirken L harfi kullanılır.
199. KÜŞÜMLENME: 1. Kaygılanmak, üzülmek. 2. Utanmak, sıkılmak: Senden para istemeğe doğrusu küşümlendim. 3. İşkillenmek, kuşkulanmak.
200. LEĞENÇE: Hamur veya köfte yoğurmaya yarayan
201. LENGERİ: Yayvan geniş tabak. Pilav vb. yemekleri yapmakta kullanılır.
202. LOĞ: Taştan veya demirden yapılmış dam düzlemeye ve sıkıştırmaya yarayan silindir
203. LOĞLAZ: Börülce.
204. MAASİM: Gariban/suçsuz/masum
205. MAAYER (Muhayyer) : iyi, kaliteli /garantili, geri alma garantisi
206. MADDAA: Ev yapımında kullanılmak üzere yerdeki taşlar kesilerek oluşturulmuş büyük çukur veya mağara şeklini almış yerlere verilen isim. Maddaa genelde açık taş ocaklarını anlatır. Kapalısına ise taş ocağı nedir Antep’te.
207. Mahana: Bahane
208. MAHMİL: Dolap
209. MAHRA: Derinliği olan sandık / dara
210. MAKLAP: Samanlık
211. MALAK: Paça. Pantolon paçası
212. Mal efe: Yorgan, yatak iç astarı
213. Malhıta, mahlıta: Kırmızı mercimek. Arapça mahlûta.
214. MASAMMAK: Merdiven basamağı
215. MASMANA: Zeytinyağı ve sabun üretilen yer
216. MAŞARA: Tarla sulaması için oluşturulan alan
217. MAŞRABA: Sürahi
218. Mayana: Rezene tohumu.
219. MECREFE: Ucu geniş çapalama ve masara yapmaya yarayan kazma
220. Meram: Demek ki, mahsat
221. Mercimeği yan yuvarlama: Bahane arama, bahane üretmek
222. MESES: Ucu demirli sopa
223. MEŞEFE: Banyo havlusu
224. Mıcırık: Ezik; Patlıcan içi için kullanılır.
225. Mıhmış: Cimri
226. MIRRIK: Cıvık çamur
227. MIZGANMAK: Kestirmek, Azıcık uyuyup, uyanmak. Uykuya dalmak.
228. MİSGİLİM: Çok güzel ama biraz iyi kullanılmamış
229. MİSKİLİM: Güzel / değerli, paha biçilmez
230. NAADDER? : Ne kadar ( miktar)
231. NACAR: Marangoz
232. NAHIR: Koyun veya inek sürüsü. Kökeni nehir, yani akan.
233. NANCA Kİ? : Ne kadar ki? Azımsayarak “yahu bu çok az” manasında
234. NANCA? : Ne kadar ( miktar)
235. Ne has: Nasıl oldu da.
236. Nece : Nice
237. Neçiye: Kaç para
238. NEÇİYE? : Kaça, kaç para, fiyatı nedir.
239. Neen: Neden, niçin
249 a) NEFELENMEK: Azıcık bir şeyler yemek, açlığını bastırmak için atıştırılan şeylere kullanılır.
249 b) NERDİVAN Merdiven
240. NEZELMEK: 1. Kumaş eskiyip incelmek, yırtılmaya yüz tutmak. 2. İplik, ip, urgan vb. şeyler incelip kopacak duruma gelmek.
241. NİŞLEYN? : Ne yapıyorsun, nasılsın.
242. OFURTMAK: Abartmak
243. ÖLBE: Tahtadan silindir şeklinde kap
244. ÖRSELEMEK: Yağda kavurarak öldürmek, soğan için kullanılır.
245. ÖTKEL: Etkili, etkisi büyük.
245 a). ÖTÜRMEK: Aşırı ishal olmak. Ötürük olma. Uçkuru cemiye kalmadı, eylemsine ötürük olmuş.
246. PIT OLMA : ( İğne için ) ucunun körleşmesi, yuvarlaklaşarak batmaz hale gelmesi.
247. PİÇARE: Çaresiz, Gariban
248. PİN: Tavuk kümesi (Gafam pinde olmasa bokumu s.kerdi) Çerçinin becerdiği kadının akşam kendini savunmasından)
249. PİRPİRİM: Semizotu, yabani semizotu.
250. PİSİK: Kedi
251. PİSİK DAŞŞAA: Küçük lokma tatlısı
252. Pontir: Pantolon
253. PÖÇ: Kuyruk sokumu
254. Puhare: Baca
255. Rafık: Arkadaş, dost
256. Saho: Ceket
257. Sahre: Piknik
257.a) Saksı: Ateş küreği
258. Salahana: Mezbaha
259. SARAT: Örgüsü bağırsaktan yapılmış büyük tahta elek
260. Sasıma: Kokma, bozulma.(özellikle soğan için kullanılır )
261. SEERTME ya da SEĞİRTME: yetişmek ulaşmak, koşa koşa gitmek-gelmek (tez oraya sert )
262. SELLİF ETMEK: Beleşe verme, israf etme
263. Sevmeden selliği yarılma: Çok sevme
264. SINDAK: Kuytu köşe, nakıs
265. SINDI: Makas
266. SIRINSI YA DA SIRINSI OLMA: Artık bir müdahalenin fayda etmeyeceği şekilde sertleşme .( dolmaya ekşiyi erken korsan sertleşir, sırınsı olur. Artık ne kadar pişirsen yumuşamaz.) Sırımsama olarak da kullanılır.
267. SIRKITMA: 1.Sıvıyı kabından son damlasına dek akıtmak, sızdırmak. 2.Birkaç kaptaki yemeği bir kaba boşaltmak.
268. SIYPANCAK: Kaydırak
269. SIYPMA: Kaymak Sabun elimden sıyptı.
270. SİNİ: Tepsi
271. SİRLİ SİTİRLİ: Tertipli / düzenli
272. SİVİŞME: gizliden uzaklaşma, kaytarma
273. Soğan kesme: Yağcılık, yalavaçlık etme
274. Sohu: Dibek
275. SOKRANMA: Söylenmek, homurdanmak, gönülsüz iş görmek.
276. SÖHÜR: Sahur
277. Söörme: Közleme
278. SUMAĞI BARABAR: Köküne, tamamına
279. SUMSUK: Yumruk
280. Suvarma: Sulama
281. SÜLLÜM: Tahta seyyar merdiven
282. SÜNGÜÇ: Bir el ölçüsü, tam açıldığında başparmak ile işaret parmağı arası
283. SÜYÜK: Evler arasında yüksek duvar
284. ŞABŞAK: Tuvalette kullanılan su kabı
284 a). ŞABALAK: Ufak tefek. Şabalak gibi kuzuya bunca para istenir mi?
285. ŞAK: Yarım,(1-Et şahı: yarım gövde et. Kilim şahı: kilimin yarısı)
286. ŞAKŞAHI: : Kapı tokmağı, şakşak sesi çıkardığından.
287. ŞAMŞAM ŞAKIMAK: Pırıl pırıl parlamak
288. ŞARMITA: Orusbu, hafif kadın
289. ŞARPA: Eşarp
290. ŞEMŞİME: Güneşte kalarak zarar verecek kadar bozulma.
291. Şendik: Kalabalık
292. Şetil veya şitil: Fide, fidan
293. Şirik: Susam yağı.
294. TABAAT: Huy
295. Tadiya: Taa Orada
296. Tağı: Pencere
297. Tah pekmezi: Tah denilen çürümeye yüz tutmuş olgun üzümden yapılan hafif ekşimsi pekmez.
298. Tahallak: Makara
299. Tahiye: Takke, başlık
300. TAKTAHI : :Kahvecilerin seher vakti kahvenin açıldığını ilan için çaldıkları tahta.–Bir çocuk oyuncağı
301. Taman: Hani ya. Değil mi?
302. TANDIR: Tahtadan yapılmış ufak masa şeklindeki yapıtın içine köz halindeki ateşin mangalla konularak ısınmada kullanılan araç.
303. TARPADAK: Ansızın/aniden
304. TAŞKALA: Telaşlanma / panik
305. TAYKEŞ: Çift olan bir şeyin çiftlerden her birinin diğerinden farklı olması
306. Tebaat Sahibi: Özenli, titiz. Tabiat sahibi
307. TELİS: Kendirden yapılmış çuval
307. a) TERLİK: Takke, (Teri emen anlamında)
308. TEŞT: Çamaşır yıkanan geniş kap
309. TISARMAK: Sararmak
310. TİNTABAAT: Titiz
311. TİNTİNİ: : Saplı bir nevi topaç ki sapı iki parmak arasında çevrilerek verilen ilk devri hareketle döner
312. TİYEK: Bağ, patlıcan, biber, domates birlisinin kendisi
313. Topaç: Top şeklinde yuvarlanarak kurutulmuş kıyma kavurması.
314. Töhüt: Tevhid, ölen kişi için ölümünden birkaç gün sonra ölenin ruhuna bağışlanmak edilmek üzere 70000 adet tevhid (la ilahe illallah) söylenmesi.
315. Talep: Uygun taraf.
316. TUĞSUNMA: pişman olma. Nadim olma.
317. TUMAN: Don, iç çamaşır
318. TUMANCAK: Donla gezme hali
318a) TUMMAK: Suya dalmak.
319. Tuzluca: Kaynamış nohut
320. ULMAK: 1. Bozulmak, çürümek, kokmak. 2. Yaralanmak, deri çürümek.
321. Umacalık: Göz hakkı, umma hakkı
322. UMSURUK OLMAK: Çok istenilen bir şeye ulaşamama veya azla yetinme)
323. UTMA: 1. Yenmek, oyunda kazanmak. 2. Yararlanmak.
324. UTUZMA: Yenilmek, oyunda kaybetmek, zarar görmek
325. ÜDÜRGÜ: Matkap (El matkabı, elle çevrilerek kullanılan matkap).
326. ÜTMEK: 1. Bir şeyi, tüylerini yakmak için alevden geçirmek. 2. Taze buğday veya mısırı ateşe tutup pişirmek.
327. ÜTÜLME: Bir şeyi, tüylerini yakmak için alevden geçirmek. 2. Taze buğday veya mısırı ateşe tutup pişirmek.
328. VIKRAMA: Ekşiyerek köpürmek (madem vıkradı, yoğurt vıkramış)
329. VIRRIK: İshal
330. YAALIK: Mendil
331. YAAN: Sırt, arka taraf
332. YALLIK: Önlük
333. YALYANAK: Çıplak ayaklı yalın ayak
334. YEEN: Yoğun, çok
335. YENLİ: Hafif ( eşya )
336. YENLİCEK: Hafif ( kişi )
337. YILIK: Hafif açık bırakmak ( kapı, pencere, dolap)
338. YİRİK ÇIRA: İçine zeytinyağı konulup ucundaki fitilin yakılmasıyla aydınlatmada kullanılan alet
339. YOORUM: Yahu / hitap şekli
340. Yuha 1: Hafif davranışlı kişi
341. Yuha 2: Eşya, yiyecek için İnce, hafif
342. ZAMBIRLANMAK: Kızmak, öfkelenmek
343. ZAMBIRLI: Öfkeli, huysuz
344. ZEVZİR: Küçük siyah renkli göçmen kuş
345. Zırh: Kasapların et kıydığı büyük eğri büyük ve geniş bıçak.
346. ZIRHALAMAK: Sallayarak düşürmek. Ağacı azıcık zırhala hele belki erik dökülür. Hele zırhalan,zırhalan. Belki birkaç kuruş daha vardır
347. ZONTURLAMAK: Kızmak, öfkelenmek
348. ZONTURLU: Öfkeli / kızgın
349. ZÖÖMLENME: Öfkelenmek, kızmak.
350. ZÖĞÜM ÇALMAK: Beğenmediğini, kızdığını, öfkesini belli etmek.